Allah’ın Partisi’nden Şeytanın Partisi’ne

| 28 Mayıs 2013 Salı MUHACERAT 0 yorum







HİZBULLAH bir efsanedir. Bir Ortadoğu efsanesi...

- Yenilgi yenilgi büyüyen Ortadoğu çocuklarının yüzlerini bir tek Hizbullah güldürebilmiştir.
- Hiçbir gücün milim geriletemediği İsrail’i, 1982’den beri bir tek Hizbullah geriletmiştir.
- Süper güçleri arkasına alan İsrail, sadece Hizbullah’la baş edememiştir.
- İşgalci İsrail, bir tek Hizbullah direnişi nedeniyle işgal ettiği bir bölgeden çekilmek zorunda kalmıştır.
- Sadece 1982’de değil 2006’da da hezimetlerin en büyüğünü bir tek Hizbullah karşısında yaşamıştır İsrail...
İşte bu Hizbullah’ı, Başbakan Yardımcımız Bekir Bozdağ, “Hizbuşeytan” ilan etti.
Neden? “Zalim” Esad’a destek verdiği için...
“Zalim” Esad’a destek verdiği halde Putin’e “şeytan” demeyi aklına bile getirmeyen Bekir Bey, Hizbullah’a “şeytan” demekte tereddüt etmiyor.
Enerji alışverişleri falan nedeniyle Rusya’nın tereddütlerini anlamak durumunda kalan Bekir Bey, Hizbullah’ın derdini anlamak için milim çaba göstermiyor.

*

Bekir Bey diyor ki:
“Esad çoluk çocuk katlediyor... Hizbullah da bu katliama destek veriyor”.
İyi de Bekir Bey, şunca zamandır Siyonist rejimi geriletmeyi başarmış, Ortadoğu çocuklarının yüzünü güldürmüş, süper güçlere kafa tutmayı başarmış bu örgüt, neden şimdi durup dururken çoluk çocuk öldüren bir katile destek oluyor?
Düne kadar Allah’ın partisi olan bir örgüt, “Yeter sıkıldık Allah’ın partisi olmaktan, biraz da şeytanın partisi olalım” diye karar mı aldı?
Bu zamana kadar mezhep taassubuna girmemiş bu örgüt, birdenbire “mezhepçi” mi oldu?
Sakın bu Hizbullah’ın derdi, başka bir dert olmasın?
Neden kulak vermiyorsunuz Hizbullah’a? Neden “Derdin nedir senin” diye sormuyorsunuz da anında “şeytan” deyip işin içinden çıkıyorsunuz?

*

Hizbullah diyor ki:

- Emperyalistler ve Siyonistlerin bir planı var.
- Suriye’yi devreden çıkaracaklar, sonra sıra bana gelecek.
- Suriye’de asıl dert Ortadoğu’daki direniş hattını ortadan kaldırmak.
- Suriye giderse sıra Hizbullah’a gelir... Hizbullah giderse sıra İran’a gelir...
- Çoluk çocuk katliamı ise mesele... Muhalifler de katlediyor.
Haklı ya da haksız, böyle diyor Hizbullah ve meseleyi böyle görüyor.
Bekir Bey, böyle şeyler söyleyen bir örgüte “şeytan” dışında söyleyecek bir sözünüz yok mu?
Nasrallah, hiç değilse Putin kadar dinlenmeyi ve muhatap alınmayı hak etmiyor mu?

*

Ve hepsinden daha önemli esas soru:
Neden Hizbullah’ıyla, Türkiye’siyle, İran’ıyla, Katar’ıyla, İslam Konferansı Örgütü’yle, Mısır’ıyla bütün bir İslam dünyası...
“Yeter artık dökülen bu kan... Esad da muhalifler de derhal ateşkes ilan etmeli... Tüm operasyonlar durmalı... Kardeş kanı dökülmemeli... Güzelim Şam daha fazla yerle bir edilmemeli...” demiyor?
Neden bir taraf Esad’a, öbür taraf muhaliflere destek vererek kan gölünü kan deryasına çeviriyor?
Ve neden hiç kimse Suriye’de “Derhal ateşkes” diyen ve bu nedenle iki tarafın da hışmına uğrayan Suriye muhaliflerine tek bir mikrofon bile uzatmıyor?
Neden? Neden? Neden?

Derdin gerçekten halk sağlığıysa

- HADİ hemen bir grup AK Partili milletvekili “doğru dürüst gıda denetimi yasası” için teklif versin Meclis Başkanlığı’na...
- Hadi beş dakikada Beşiktaş derhal “hormonlu tavuklarla savaş” için hazırlanan yasa teklifleri geçiversin yüce Meclisimizden...
- Hadi çıkar yasanı ve GDO’lu pirinçlerin satış yerlerine ve saatlerine bir düzenleme getir.
- Hadi tez elden her şeyin içine konan ucuz maliyetli mısır şuruplarıyla ilgili bir demeç patlat.
- Hadi gündemi değiştirmek için bile olsa “Bozdunuz yoğurdumuzu ve sütümüzü” diye haykır...
- Hadi çok çabuk “Gece-gündüz kanserojen plastikler kullanan nesiller istemiyoruz” diye ortalığı ayağa kaldır.
- Hadi bebek mamalarında kullanılan zararlı maddelere savaş aç ve bunun için acele et...
- Hadi yarından tezi yok hemen “Nesillerimizi şampuanlardaki kimyevi zararlı maddelerle zehirliyorlar” diye çıkış yap...
- Hadi bir kampanya başlat ve “Suyu plastik damacanalarda içmek istemiyoruz, ecdat yadigârı cam şişe istiyoruz” de ve yasal düzenleme yap.
- Hadi... Hadi... Hadi ama...

Gözle görülür bir artış kaydedildi

- ALKOL tartışmalarından sonra gündüz vakti bile kafası kıyak dolaşanların sayısında gözle görülür bir artış kaydedildi.
- Ortadoğu ve Körfez ülkelerinden saç ektirmeye gelenlerin sayısında gözle görülür bir artış kaydedildi.
- Bir ara piyasadan el etek çeken elektronik sigara yeniden piyasaya çıktı ve sayısında gözle görülür bir artış kaydedildi.
- Laptop kamerasını bantlayanlarda gözle görülür bir artış kaydedildi. (Selam Ayşe Arman).
- Umulmadık masalarda umulmadık biçimde politika konuşmalarının yapılmasında gözle görülür bir artış kaydedildi. (Nasılsın Flamingo? Ne var ne yok Duke?)

Barolar Birliği’ni de aldılar

- SADECE avukatların iştirak ettiği seçimleri muhafazakârlar değil öbürleri kazanıyor.
- İşte bakın: İstanbul Barosu ve Ankara Barosu’ndan sonra Barolar Birliği’ni de kazandılar.
- Başbakan Tayyip Erdoğan’dan yakında “Baroları istiyorum” şeklinde bir açıklama gelirse şaşırmamak gerekir.
- Barolar Birliği Başkanı seçilen Metin Feyzioğlu için “potansiyel CHP lider adayı” deniliyordu... Bu başarıdan sonra hedefe bir adım daha yaklaşmış olabilir.
- Ümit Kocasakal ile Metin Feyzioğlu aynı değil... Aynı davaya inanıyorlar ama aralarında üslup, tarz, yaklaşım ve görüş farkları var.

Ben de ayar oluyorum 10. Yıl Marşı’na

BAŞBAKAN Yardımcısı Bülent Arınç 10. Yıl Marşı’na alerji duyuyormuş. Kimse kızmasın ama ben de inceden ayar oluyorum bu marşa...
Neden mi?
Anlatayım:

*

- 28 Şubat’ta yapılan her türlü zorbalığın yan sesi olarak kullanıldı ya bu marş... İşte ondan ayar oluyorum.
- Bugün umrelere gitme yarışına girişenler, dün de eğlence mekânlarında galeyana gelip haykırırlardı ya bu marşı... İşte ondan ayar oluyorum.
- Türk’e Türklük propagandası diye bir şey var ya... İşte ondan ayar oluyorum.
- İçinde “Türk’üz bütün başlardan üstün olan başlarız/Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız” türü şoven unsurlar barındırır ya bu marş... İşte ondan ayar oluyorum.

Bir emri var mı?

YAZACAKTIM, atladım.
Ama yine de geç kalmış sayılmam...
Mesele şu:
Bülent Arınç, Fethullah Gülen’i ziyaretinden sonra yaptığı açıklamada şunu söylemişti:
“Başbakanımız Gülen’e selamlarını iletti, bir emri var mı sor dedi”.
Beni rahatsız etmedi bu açıklama...
“Vay efendim, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Fethullah Gülen’den emir mi alıyor?” falan demedim.
Çünkü bizim kültürümüzde birine “Bir emriniz var mı” demek, emir altına girildiğinin göstergesi değil, baştan sona bir saygı ifadesidir.

27 Mayıs’tan çıkan 3 adet en baba ders

- BİRİNCİ DERS: Ne kadar ceberut olursa olsun seçilmiş bir iktidarın devrilme yeri sadece ve sadece sandıktır... Başka hiçbir yolu yok: Mücadele edeceksin ve sandıkta devireceksin.
- İKİNCİ DERS: Eli silahlı güçlerle hükümet devirmek o gün için bir başarıymış gibi görünebilir ama tarihe sadece ve sadece kocaman bir ayıp olarak geçer... İleride yüzün kızarmaması için eli silahlı güçlere yaslanmayacaksın.
- ÜÇÜNCÜ DERS: Darbeden sonra ve halkın önemli bir bölümünü dışlayarak dünyanın en harika anayasasını yapsan da o anayasadan kimseye hayır gelmez... “En özgürlükçü Anayasa” falan demekten vazgeçeceksin.

Yazara Ait Diğer Yazılar
Yazara Ait Diğer Yazılar

0 yorum:


Yorum yazarken argo kelime kullanmayınız. Aksi halde yorumunuz silinecektir.

Sorunuzu ve teşekkürlerinizi yazmaktan utanmayın.

Eğer bir sorunuz varsa bunu anlamlı, okunaklı bir şekilde yazınız.

Not: Eğer Google hesabınız yoksa Yorumla Biçimi'nden Anonim veya Adı/URL'yi seçip yorum atabilirsiniz.