Bir asrı aşkın süredir Kürdlerle beraber, büyük İslam toplumları olan Arablar'ın, Türkler'in ve Farslar'ın halk olarak huzursuzluğuna sebebiyet veren sorunlar yumağı, İslam peygamberinin perspektifiyle kolaylıkla çözüme kavuşturulabilecek mahiyettedir. Yeter ki bireyler, yetkililer ve toplumlar süfli ihtiraslarından arınıp âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Peygamber Efendimize kulak versinler...
Mülkiyet, ırkçılık ve iktidar gibi hastalıkların neticesinde ortaya çıkan ve ismine “Kürd Meselesi” adı verilen sorunlar yumağının Hazret-i Peygamber’in eşsiz perspektifi ve model uygulaması esas alınarak rahatlıkla çözüm zeminine kavuşturulabileceği ortalama İslami bilgiye sahip kimselerin malumudur.
Bir asrı aşkın süredir Kürdlerle beraber, büyük İslam toplumları olan Arablar’ın, Türkler’in ve Farslar’ın halk olarak huzursuzluğuna sebebiyet veren sorunlar yumağı, İslam peygamberinin perspektifiyle kolaylıkla çözüme kavuşturulabilecek mahiyettedir. Yeter ki bireyler, yetkililer ve toplumlar süfli ihtiraslarından arınıp âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Peygamber Efendimize kulak versinler.
Bugün yeryüzündeki bir buçuk milyarı aşkın insanın ve Kürd coğrafyasına egemen büyük İslam toplumlarının yegâne öncüsü ve örneği olan Hazret-i Muhammed’in model uygulamasına bakıldığında kendisinin herkesi olduğu gibi kabul ettiğini görmekteyiz. Suheyb’i Rumi, Bilal’i Habeşi, Selman’ı Farisi ve Caban’ı da Kürdi kimliğiyle kabul eden Muhammedi Arabi (s.a.v), örnek “birlikte yaşam modeli”ni ortaya koymuş ve onları âlemlerin rabbinden başka birbirleri de dâhil olmak üzere hiç kimseye kul olmamaya davet etmiştir.
Tarihe asr-ı saadet olarak nakşedilen o mutluluk asrından sonra İslam âlemine hükümet eden otoritelerde bozulma ve yozlaşmalar baş göstermiş, bunun neticesi olarak da Allah’ın mülkünde çekişmelerin başladığı, bir tarağın dişleri gibi eşit olan ırkların üstünlük ve inkâr vasıtasına dönüştürüldüğü, iktidar hırsıyla hükmetmenin zulme kaynaklık etmeye başladığı görülmüştür.
Hazreti Peygamber’in model yaşam pratiği ve insanlığa sunduğu prensip ve düsturlar gevşetilip terkedildikçe sorunlar artmış, özelde İslam toplumları genelde ise tüm insanlık tam bir buhran talihsizliğine mahkûm olmuştur.
Bu mahkûmiyetten kurtulmanın ve Kürdler’le beraber bir bütün olarak özgürleşmenin ve huzurlu bir yaşama kavuşmanın yolunun öze dönüşte; yani âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammed’in model uygulamasını ve önümüze koyduğu eşsiz prensipleri tatbikten geçtiği açıktır.
Bu uygulama ve prensipler esas alındığında herkesin yaradılıştan sahip olduğu kimlikle var olacağı, eşit koşullar içerisinde yaşayacağı, kimsenin kimseye zulmünün kabul edilemeyeceği, yardımlaşma ve dayanışmanın hayat bulacağı görülecek, Kürdler diğer İslam toplumlarının sahip olması gereken ve olduğu haklara kavuşmakla huzur bulacaktır.
Ciltlerle kitap yapılabilecek bu konuya, neredeyse herkesin bildiği Hazret-i Peygamber’in dört sözü etrafında öz bir şekilde işaret etmekle yetiniyoruz.
1- “Allah’a yemin ederim ki Müslüman olmadan cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de Müslüman olamazsınız.” (Buhari, Müslim)
Bu hadis-i şerif meseleye uyarlandığında diğer İslam toplumlarının dini bir gereklilik olarak Kürdler’i de Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak kabullenip sevmeleri gerektiği ortaya çıkmaktadır. Buna göre Türkler ve diğer toplumlar Kürd ismini, Kürdçe’yi, Kürdistan’ı ve Kürdler’e taalluk eden meşru her türlü sıfat ve sembolü sevecek ve bu sevginin gereği olarak bunların neşvünema bulmasına gönül huzuruyla rıza göstereceklerdir. Çünkü bu, gerçek anlamda Müslüman olabilmenin olmazsa olmazlarındandır.
2- “Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana eremez.” (Buhari, Müslim)
Hazreti Peygamber’in işaret buyurduğu imanlı, bahtiyar topluluktan olabilmek için, Türkler ve diğer İslam toplumları halk olarak varolmaktan, kendilerini idareye, dillerini ve kültürlerini yaşa(t)maktan, her türlü asimilasyona karşı çıkmaya kadar her alanda gösterdikleri özverinin aynısını Kürdler için de gösterecek ve Kürdler’in kendi kimlikleri, dilleri, yönetimleri ve kültürleriyle varolup asimilasyona maruz kalmamasına severek taraftar olacaklardır.
3- “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” (Buhari)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Peygamber’in “biz” diye buyurduğu bahtiyarlardan olabilmek için, Türkler ve diğer İslam toplumları Kürdler’in bir asrı aşkın bir zamandır maruz kaldıkları katliam ve sürgünler, aralarına çekilen sınırlar, yerüstü ve yeraltı zenginliklerinin egemen odaklarca sömürülmesi neticesinde, komşuları arasında maddi anlamdaki geri kalmışlıkla beraber her bakımdan tam bir açlık içerisinde bulunduğunu görmeli ve mazlum bir halkın kendi kaynaklarını kalkınması için kullanması ve ihtiyaç durumunda maddi anlamda iyi durumda bulunan Türk, Arab ve Fars gibi komşu İslam toplumlarının yardım elini uzatması gerektiğine inanmalı, bu bilinçle mazlum Kürd halkına yardım elini uzatmalıdır.
4- “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizi)
Yine “Biz” diye buyurulan bahtiyar topluluktan olma şerefine nail olabilmek için, nüfus yoğunluğu anlamında komşu ve kardeş İslam toplumlarından az ve küçük olan Kürd toplumuna merhametle yaklaşılması gerektiği, İslam’ı topyekûn Arablar’dan sonra kabullenip İslam ümmetine büyük İslam âlimleri ve öncüleri sunduğundan ötürü de büyük konumunda bulunan bu toplumun saygın kabul edilmesi gerektiği açıktır.
Madem Efendimiz’in bizlere hayat sunan yaklaşımı budur, o halde ey Türk ve sair İslam toplumları! Geliniz gönül huzuruyla ben’cilliğimizi bir kenara bırakıp, Kürd’ün ben’liğini kabul edelim ve “biz olma şuuru”na ermekle Kürd Meselesi’nin çözümünde ön ayak olalım…
Necat Özdemir
0 yorum:
Yorum yazarken argo kelime kullanmayınız. Aksi halde yorumunuz silinecektir.
Sorunuzu ve teşekkürlerinizi yazmaktan utanmayın.
Eğer bir sorunuz varsa bunu anlamlı, okunaklı bir şekilde yazınız.
Not: Eğer Google hesabınız yoksa Yorumla Biçimi'nden Anonim veya Adı/URL'yi seçip yorum atabilirsiniz.